Küçük Sarı Notlar

Bir anne, gurur ve üzüntü dolu duygularla üniversitede okumaya gidecek oğlunun eşyalarını toplamasına yardımcı oluyordu. Giysileri beraberce kutulara yerleştirip, duvarlardaki posterleri indirirken oğlu da heyecanla pek yakında yaşayacağı maceralardan söz ediyordu. Bu coşkulu konuşma, annenin yatağın altındaki bir ayakkabı kutusunu çıkarmasıyla birden kesildi. “Onu ben alırım, anne ” dedi oğlan ve annesinin elinden kutuyu kapıverdi. Dili tutulan anne, o güne kadar iç dünyasını annesiyle özgürce paylaşan oğluna dikkatlice baktı. O anda altın gibi parlayan tatlı anıları anımsarken son on sekiz yıl gözlerinin önünden tatlı bir film şeridi gibi geçti. İşte minik oğlu ilk adımlarını atıp kollarına ulaştı. Şimdi de ocağa değdiği için eli yanan oğluyla evdeki tehlikeler üzerine konuşuyorlar. Birden mekân değişti ve şimdi onun odasında yatağının üzerine oturmuş sohbet ediyor, gülüyor, bazen arkadaşlıklar konusunda gözyaşı döküyor, kızları, okulu ve sivilceleri tartışıyorlar. Bu tekrar tekrar seyredebileceği bir film aslında. Ve bir de tüm anılarda daima o “minik sarı notlar” var.

Üzerlerine bazen sadece bir merhaba yazılmış, bazen de oğlunun başarılarıyla ne kadar gurur duyduğunu anımsatan bir not. Bazen karamsar bir günü neşelendirmek, bazen de oğluna sadece onu düşündüğünü göstermek üzere yazılmışlar. Mısır gevreği kutusu, sevilmeyen tarih kitabı, spor çantası ve ceket cebi gibi günlük eşyaların üzerine yapıştırılan, belki saçma, lirik, beklenmedik ama yürekten gelen notlar. O notları bırakmak yaşamlarının bir parçası haline gelmiş anne ile oğulun. Koşullar ne olursa olsun, iyi ve kötü günlerde bir annenin sonsuz ve sarsılmaz sevgisinin yansıtıldığı o masum notlar onları birleştiren bir bağ kurmuş aralarında.

Anne gülümseyerek, güzel ve özel anılardan gerçeğe isteksizce geri döndü ve kutunun içindekileri merak etmesiyle beraber yüzündeki gülümseme soldu gitti. Biricik oğlu ondan ne saklıyor olabilirdi? Neden bu denli gizemli davranıyordu? Acaba sigara ve uyuşturucu konusunda yeterince bilgi vermiş miydi? İyi bir iş yaptığını ve konuşmak için her zaman ona açık kapı bıraktığını düşünüyordu.

Düşünceler içerisinde oğluna yardım etmeye devam etti ve moralini yüksek tutmaya çabaladı ama gözleri devamlı olarak şu anda elbise dolabı ile duvar arasına iteklenmiş duran eski kutuya takılıp duruyordu. O hafta içinde oğlu gitmişti. Bir eğitim ve yaşam arayışı içinde artık onu koruyamayacağı bir dünyaya kollarının arasından uçup gitmişti. Gerçek olan artık yeni bir yaşamı sürdürebilecek kadar özgür olmasıydı.

Oğlunun gidişinin ikinci gününde, mutfakta oturmuş kahvesini yudumlarken oğlunun neler yaptığını düşünüyordu. Buruşmaması için gömleklerini hemen asmış mıydı? Gece geç vakte kadar çalışması gerektiğinde yiyeceği cipsler, kurabiyelerle doldurduğu “bakım paketini” hatırlıyor muydu? Arkadaşlıklar kurabilmiş miydi? Katlanmış pantolonun arasına sıkıştırdığı notu bulmuş muydu? Dört yaşlarındayken ona okuduğu en sevdiği kitaptan alınmış birkaç satırdan oluşuyordu bu not. O kitabı yanaklarından gözyaşları süzülürken okumaya çalışmasını ve oğlunun bir çocuk kitabının annesini ağlatma nedenini sorgulayan şaşkın bakışlarını anımsadı. Ama o kitap yatağa yatma alışkanlıklarının çok özel bir parçası haline gelmişti ve şimdi üzerinde ondan yaptığı alıntının yazılı olduğu küçük not oğlunun üniversite yurdundaki odasında duruyordu:

“Seni sonsuza dek seveceğim,
Yaşadığım sürece
Sen benim bebeğim olarak kalacaksın.”

Bütün çocukluğu ve ergenlik dönemi boyunca gönderdiği tüm o notları yeniden düşündü. Acaba bir etkisi olmuş muydu? Yüzünde küçücük bir gülümseyiş yaratmış ve harcanan küçücük zaman ve çabaya fazlasıyla değmiş miydi? Oğlunu düşünmekten alamıyordu kendisini. Bu yüzden de odasına gidip geriye kalan eşyalarını toplamaya karar verdi. Bu sabah kendini biraz yaşlanmış ve işe yaramaz hissediyordu. Oğlunun odası çok sessiz, çok derli toplu, çok farklı ve çok boştu… Elbise dolabı ile duvar arasında unutulmuş kutu dışında.

O kutu… Bu kadar uzun bir süredir sakladığı ne olabilirdi? Sigara mı, uyuşturucu mu? Birlikte bağımlılık ve uyuşturucu üzerine yaptıkları yüzlerce konuşmayı düşündü ve onlardan bir şeyler öğrenmiş olduğunu umdu. Yoksa kutuda daha da tehlikeli bir şeyler mi vardı? Ondan ne saklıyor olabilirdi? Kutunun dışına dikkatlice baktı, sanki içini görmeyi umuyordu. Ama artık öğrenmek zorundaydı. Biraz suçluluk duygusu ile kutuyu kaptı ve üzerindeki bağcıkları açtı. İçindekileri görünce nefesi kesildi ve ruhunun derinliklerinden kopan iç çekişlerle birlikte gelen hıçkırıklara boğuldu.

Sevgi dolu notlarla doluydu kutu, onun oğluna yazdığı notlar! Bebekliğinden kalan eski battaniyesinin kenarından çıkarılmış kurdele ile bağlanmışlardı. Kâğıt tomarını çıkardı, elinde biraz evirip çevirdikten sonra birer birer okumaya başladı. Bazıları çok eskilerden geliyordu, bazıları da birkaç haftalıktı.

Anne, orada yatağın kenarında oturup bir yandan ağladı, bir yandan da notları okudu. Gözyaşlarını silmek için dolabın üzerindeki kağıt mendillere uzandığında, orada duran o sarı yapışkan kağıda yazılmış notu gördü. Ama bu onun yazdığı bir not değildi. Oğlunun o kargacık burgacık yazısıyla daha bir kaç gün önce karalanmıştı.

“Seni sonsuza dek seveceğim,
Yaşadığım sürece
Benim ‘Annem’ olarak kalacaksın.”

O da annesinin daha önce kendisine gönderdiği, ona dört yaşından beri okuduğu o özel kitaptan alıntı yapmıştı..

Şüphesiz ki, her ebeveyn çocuğuna, çocuklarına karşı hiç bitmeyecek ve sarsılmayacak bir sevgi besler. Bu koşulsuz sevgi doğduğu andan itibaren bebeklere sürekli verilir. Onları sarıp, öpüp, onlara her fırsatta “seni seviyorum ” denir. Ancak çocuklar büyüdükçe günlük işlerin yoğunluğu arasında ebeveynlerin bu doğal tepkileri azalmaya başlar. Maalesef onlara ne denli değer verildiğini bildikleri varsayılmaya başlanır. Onları arabayla oradan oraya taşımak, maçında tezahürat etmek ve çorabını yıkamak koşulsuz sevgiyi göstermenin en iyi işaretleri olarak görülür. Ama çocuklar büyümenin zorluğunu o denli yoğun hissederler ki, bu süreçte zaman zaman özgüvenlerinin azalmasının acısını duyarlarken, artan sorumluluklarıyla baş etmeye çalışırken ve güven, aidiyet duygularını tatmin etmeye çabalarken aslında yaşadıklarının en iyi ilacı, onların temel ihtiyaçları anne babaları tarafından gördükleri sevgidir. Nasıl yiyecekler ve uyku onların bedenini besliyorsa, sevgi ve şefkat gösterilmesi de ruhlarını besler ve büyümenin zorluklarına karşı onları güçlendirir. Böyle sevgi mesajlarının eksikliği ruhlarını zayıf düşürür ve çocukların günleri ebeveynlerinin “şunu yap”, “şunu yapma” ya da “unutma”, “hemen yap” sözleriyle dolarak akıp gider. Belki her hatırlatma, her uyarı gerekli mesajları içermektedir ama çocukların ruhunu okşamayan bu mesajlar koşulsuz sevgiyi aktaramamaktadır.

Gelin bu yazıyı okurken bir yandan da bu hafta çocuklarınız hakkında ne denli olumlu şey düşündüğünüzü anımsayın. Bunlardan kaç tanesini çocuğunuzla paylaştığınızı düşünün. Sizleri ne denli çok kez mutlu edip, şaşırtıp, duygulandırmışlardır ve siz bunları ne denli seyrek olarak ifade etmişsinizdir. Onları sessizce oynarken ya da okurken ne denli çok seyretmişsinizdir ve yüreğiniz kaç defa sevgiyle dolmuş ama yine de sessiz kalmışsınızdır. Ya da kirli çoraplarını sepete koyduğunu görmüş, ne denli harika bir çocuk diye düşünmüş ama bunu söylememişsinizdir. Belki de çocuklarınıza bakıp onların o tatlı bebekliklerini anımsadığınızda bunu sadece kendi beyninizin derinliklerinde saklamışsınızdır. Bu sevgi dolu düşünceleri çocuklarınızla paylaşmalısınız çünkü çocuklarınızın buna gereksinimleri var. Bilmelisiniz ki, çocuğunuzun hayat boyu yaşamında karşılaşacağı zorluklara karşı oluşturacağı koruyucu duvar o sözcüklerle sağlamlaştırılabilir. Özgüvenin oluşmasına, gerçekten ve tamamı ile sevildiği duygusunun kazanılmasına yardım edenler de o sözcüklerdir.

Bugünden sonra;
Bir daha ki sefer çocuğunuza bakıp “Şu tatlılığa bak, onu gerçekten seviyorum.” diye düşündüğünüzde, ona “Tatlım dünyanın en tatlı yüzüne sahipsin ve ben seni gerçekten çok seviyorum.” diyebilirsiniz;
Bir daha ki sefer çoraplarını kirli sepetine atılmış olarak bulduğunuzda yanına gidip “Harika! Sen muhteşem bir çocuksun!” diyebilirsiniz;
Düzelttiğiniz yatağının üzerine “Tatlı rüyalar canım oğlum.” diye bir not bırakabilirsiniz;
Çalışacağı bir ders kitabının içine yüreklendirici bir not yapıştırabilirsiniz;
Ya da bir konserden önce müzik aletinin içine konan güven verici bir not yazabilirsiniz;
Yemek çantasına konmuş bir espri de çocuğunuzun hoşuna gidecektir ve eminim yiyeceği sandviç kadar besleyici olacaktır.
Tüm bu sayılanlar ne kadar zamanınızı alır, kimseyi incitir mi? Ne dersiniz, denemeye değmez mi? Bir kere başladınız mı, gün içinde koşulsuz sevginizi ifade etmeniz için sonsuz sayıda fırsat yakalayacaksınız. Duygularınızı ifade etmenizi engelleyecek hiçbir şey olamaz. Haydi o zaman bugünden itibaren başlayın. Elinize bir kalem alın ve birkaç fırsat yakalayın…

Not: Hikaye alıntıdır.

Uzm. Psk. Burcu Özkök