“Kitapları seviyor musunuz, öyleyse hayatınız boyunca mutlu olacaksınız demektir.”
Jules Chore
Öğretmenler olarak sürekli üzerinde durduğumuz, öğrencilerimizin kazanmasını belki de en çok önemsediğimiz şey okuma alışkanlığı… Öğrencilerimize okuma alışkanlığını nasıl kazandıracağımız konusunda onlarla hiç durmadan konuşuyoruz, yapmaları gerekenleri anlatıyoruz. Bu da yeterli olmayınca ailelerine çeşitli reçeteler sunuyoruz. Günde şu kadar sayfa okusun, şu kadar zamanını okumaya ayırsın diyoruz. Bakıyoruz olmuyor, okuma alışkanlığı kazandırmayı hedefleyen çeşitli projeler üretmeye çalışıyoruz. Ben de bir öğretmen olarak bu konuda çeşitli projeler ürettim, birçok projenin içinde yer aldım.
Çocuklara yapmaları gereken şeyleri anlatmak, ilgilerini çekecek kitaplar tavsiye etmek, projeler üretmek, ailelerle işbirliği yapmak… Ne yaparsanız yapın sonuç çok fazla değişmiyor. Başlangıçta bir heves okumaya başlayan öğrenciler zaman ilerledikçe ilgilerini kaybediyorlar. Hedef ya proje için verilen dökümanları doldurma amacına dönüşüyor ya da arkadaşından daha fazla sayfa kitap okuma hırsına… Yani yapılan çalışmalar kalıcı bir okuma alışkanlığının oluşmasına yetmiyor.
Peki ne oluyor da bu kadar üzerinde durduğumuz, enerji harcadığımız bir konuda ne yaparsak yapalım istediğimiz sonucu elde edemiyoruz?
Uzun zamandır kafamı kurcalayan bu soru, bir süredir izlemeyi düşündüğüm ve dün gece izleyebildiğim bir filmden sonra biraz da olsa cevap buldu diyebilirim. Tony Kaye’nin yönetmenliğini yaptığı, Adrien Brody’nin başrolünü oynadığı bir film: “Detachment (Kopma)”
Olayların, Amerika’nın kenar mahallelerinde geçtiği, öğrencilerini sevgiyle yola getiren, içi sevgi dolu öğretmenlerin başarı hikâyelerinin anlatıldığı, aslında çok da gerçekçi olmayan filmlere hep çok mesafeli olmuşumdur. Bahsedeceğim film, konuyu çok daha farklı, daha gerçekçi bir açıdan ele almasıyla diğerlerinden ayrılıyor.
İlk sahne, Albert Camus’un “Ve hayatımda aynı anda hiç böylesine kopmuş ve bir o kadar da kendimde hissetmemiştim.’’ cümlesiyle başlıyor. Film, ilk dakikasından itibaren her cümlesi, sahnesi ve alıntılarıyla sizi sarsıyor ancak bu başka bir yazının konusu…
Benim ilgimi çeken kısma gelince; geçici öğretmen olarak çalışan öğretmen Henry Barthes, filmin bir sahnesinde okulla hiç alakası olmayan, her birinin hayatı diğerinden daha zor olan öğrencilerine özetle şöyle diyor: “Kadınlar hep daha güzel, daha çekici olması gereken pazarlama kurbanları, erkekler ise onlar üzerinde güçlerini denemek zorunda olan farklı kurbanlar. Bazı güçler ölene dek bizi aptallaştırmak için sürekli çalışacaklar. Bu yüzden kendimizi savunmak için, bu yığınla saçmalığı beynimize sokma girişimleriyle mücadele etmek için hayal gücümüzü canlandıracak, vicdanımızı ve inanç sistemimizi geliştirecek şeyleri okumalıyız.”
Evet, yapmadığımız, yapmayı unuttuğumuz bu işte. Çocuklara sürekli ne yapmaları gerektiğini, nasıl yapmaları gerektiğini anlatıyoruz ama neden okumaları gerektiğini anlatmıyoruz. Bir neden aradıkları ve bunu biz yetişkinlere sordukları zaman sadece derslerinde daha başarılı olmak için okumaları gerektiğini söyleyip bir üst basamağa geçemiyoruz. Oysa her yaş grubuna uygun bir dille okumanın onlara ne kazandıracağını anlatıp öğrencilerimizi yüreklendirmemiz gerek.
Onlara okumayla, iç dünyalarının zenginleşeceğini, bakış açılarının genişleyeceğini, önyargılarından kurtulup daha hoşgörülü olabileceklerini en önemlisi ise kendilerini bilginin gücüyle zorluklar karşısında daha kolay savunabileceklerini bıkıp usanmadan anlatmamız gerekiyor.
Ve en etkilisi model olmak. Çevresinde, okuyarak kendi edindiği kazanımları onlarla paylaşan, okumaktan keyif alan yetişkin gören çocuklar, zaman içerisinde farkında olmadan bunun çok kıymetli bir eylem olduğunu fark edip modellemeye başlıyorlar. Bu benim her sınıfımda deneyimlediğim ve sonuçlarını keyifle izlediğim bir durum.
Okumayı hayatının en büyük keyfi haline getirmiş, alışkanlık kazanmış çocukların sınıflarımızda, evlerimizde ve ülkemizde artması kısmen de olsa bizim elimizde. Yaşlarına uygun eserleri tanımalarını sağlayacak müfredatlar hazırlayıp yorumlama becerilerini geliştirmemiz, okuma aşkı taşıyan, mutlu, sağlıklı bireyler olarak yetişmelerine katkıda bulunacaktır.
Jules Chore’un dediği gibi, böylece belki de hayatları boyunca mutlu olacak insanlar olarak büyümeleri için küçük adımlar atmaya başlayabilirler.
Funda YILDIZ ÇAĞLAR (Sınıf Öğretmeni)
Kaynak: Funda Yıldız Çağlar’ın Kalemdoskop isimli kişisel blok sayfası